Ahmet Bey iÅŸ yerinden çıktığında saat altıyı bulmuÅŸ, hava iyice kararmıştı. Kapıda durup yoÄŸun yaÄŸan kara baktı ve bir an dışarı çıkıp çıkmamakta tereddüt etti. Fakat çok yorgundu ve hemen evine gidip dinlenmek istiyordu. Hızlı adımlarla otoparka yürüdü, arabasına bindi. Åžimdi tek isteÄŸi kar yolları kapatmadan evine ulaÅŸabilmekti. Eviyle iÅŸ yeri arası bir saatten fazlaydı. Neredeyse yolu yarılayan Ahmet Bey iki yanı aÄŸaçlık orman yolunda sakin sakin ilerliyordu. Dünden bu yana yaÄŸan karın ağırlığına dayanamayan aÄŸaçların dalları yola doÄŸru eÄŸilmiÅŸ, yaÄŸan karla beraber seyrine doyulmaz manzaralar oluÅŸturmuÅŸtu. Ahmet Bey bu manzaraya dalmışken, aÄŸaçların arasından yola fırlayan birisini fark edip ani bir frenle durdu. YorgunluÄŸunun da etkisiyle aşırı sinirli halde arabasından inerken “Delirdin mi sen, ölüme mi susadın?” diye bağırıyordu. Karşısında kendi kızı gibi 15-16 yaÅŸlarında bir kız çocuÄŸunu görünce siniri, yerini ÅŸaÅŸkınlığa bıraktı. Bu saatte, bu havada, burada ne arıyor diye düşünürken, kız “ Ne olur amca beni de arabanıza alın!” diye yalvarıyordu. Ahmet Bey ne olduÄŸunu sorduÄŸunda, babasının ve abisinin peÅŸinde olduÄŸunu hemen oradan uzaklaÅŸması gerektiÄŸini anlattı. Ahmet Bey kızı şöyle bir süzdü. Ayağında uçları delik yazlık ayakkabılar, üstünde çiçekli bir elbise ve bazı yerleri yamalı eski kırmızı bir hırka.
Kim bilir ne yaramazlık yaptı da bu soÄŸukta kendini bu halde dışarıya attı, diye düşündü Ahmet Bey. Sonra yüzüne baktı, üzerine karların yaÄŸdığı simsiyah saçları, aydınlık bir yüzü ve ona yalvarırcasına bakan aÄŸlamaktan ÅŸiÅŸmiÅŸ gözlerini gördü. Ahmet Bey babasının ve abisinin gelip onu bulacağını düşünerek biraz da uÄŸraÅŸmak istemeyip başından savmak için “Hadi kızım benim acelem var, az ileride karakol var derdini orada anlat.” dedi ve arkasını dönüp hızla arabasına bindi. Arabasıyla kızın yanından geçerken peÅŸin hükümlülükle “Kim bilir ne yaramazlık yaptın.” diyordu. Nihayet evine varmıştı. Zili çalmadan kapıyı anahtarıyla açtı. EÅŸi mutfaktaydı. Kızı bir köşede telefonuyla öyle meÅŸguldü ki babasının geldiÄŸini bile fark etmedi. AkÅŸam yemeÄŸinde kızı Aslı, yarıyıl tatilinde karne hediyesi olarak arkadaÅŸlarıyla yurt dışına gitmek istediÄŸini söylüyordu. Annesinin itirazlarına raÄŸmen babasının onu kıramayacağını bildiÄŸi için onu ikna etmeye çalışıyordu. O gece Ahmet Bey yatağına yatıp gözlerini kapattığında yolda rastladığı kızın, yalvaran gözlerini görür gibi oldu. Bir an duyduÄŸu vicdan azabını “Babası ve abisi onu nasıl olsa bulup evlerine götürmüştür, ÅŸimdi sıcak yatağında çoktan uykuya dalmıştır.” diyerek gidermeye çalıştı.
Ertesi gün tatildi ve o her pazar olduÄŸu gibi bu pazar gününü de kızıyla geçirecekti, bu düşüncelerle uykuya daldı. Çok güzel geçen bir tatil gününü ardında bırakırken Ahmet Bey, sabahın erken saatinde yine iÅŸ yerine gitmek için yollara düştü. Ä°ÅŸ yerine varıp odasına girdiÄŸinde koltuÄŸuna oturdu ve her zamanki gibi masasının üstüne bırakılan günlük gazetelere göz atmaya baÅŸladı. Gazetenin ikinci sayfasını açtığında tanıdık bir yüz gördüğü için ÅŸaşırmıştı ve altındaki haberi okuduÄŸunda sanki kanı çekilmiÅŸti, gazete elinde düşmüş ve öylece donmuÅŸ kalmıştı. Gözleri sabit bir noktada, dudaklarında “KeÅŸke onu dinleseydim.” sözleri döküle bilmiÅŸti sadece. En büyük hayali okuyup doktor olmak olan bu küçük kızın, üvey babası ve abisi tarafından babası yaşındaki bir adamla parası için evlendirilmek istendiÄŸi ve son bir çare evden kaçtığını dinleseydi keÅŸke. Olayın üzerinden iki yıl geçmesine raÄŸmen Ahmet Bey bu kızı ve onun yalvaran gözlerini asla unutamadı. Bu olaydan dolayı kendini hep suçlu hissetmiÅŸ ve mahkemede olmasa da ilahi adalet karşısında hesap vereceÄŸine inanmıştı. Çalan telefonla daldığı düşüncelerden çıktı. Telefondaki ses hastaneden aradığını, kızının kaza geçirdiÄŸini, yaralı olarak hastaneye kaldırıldığını, hemen ameliyata alındığını söylüyordu. Ahmet Bey iÅŸ yerinden nasıl çıktığını, karlı yolları nasıl aÅŸtığını hatırlamıyordu. Hastaneye vardığında kızının hala ameliyatta olduÄŸunu öğrendi.
Kızı üniversiteyi kazandığı zaman ona hediye olarak aldığı arabayla yine aynı orman yolunda önüne birden çıkan köpeÄŸe çarpmamak için ani fren yapmış ve buzlu yolda duramayan araba aÄŸaca çarpmıştı. Oradan geçen bir bey kazayı fark edip hemen onu hastaneye yetiÅŸtirmese kızı belki de ÅŸu anda hayatta olmayacaktı. Bu kaza kızını tekerlikli sandalyeye mahkum edip hayatında derin bir iz bırakırken Ahmet Bey’in kalbinde de tedavisi olmayan bir yara açmıştı. Bundan iki yıl önce kararan kalbi bugün hepten karanlığa gömülse de kızının aldığı her nefes için şükrediyor, hala onun elini tutabildiÄŸi için kendini ÅŸanslı hissediyordu. Kızını hastaneye yetiÅŸtiren o bey gibi yardıma muhtaç birini gördüğünde kendisinin seneler önce yaptığı gibi arkasını dönüp gitmeden yardın elini uzatan insanlar olduÄŸu için mutlu oluyordu.