Arkadaşım Mert dört
yıldan bu yana kansere karşı yaşam mücadelesi veriyordu. Diğer arkadaşlarımla
birlikte onu ziyarete gittiğim bir gün çocukluk düşlerimizden söz ediyorduk.
Çocukken sokaklarda gülüşe oynaşa oynadığımız mahalle maçlarını, körebeyi,
saklambacı… Çocukken kendi aramızda muhabbetler ederdik. Ben küçükken doktor
olmak isterdim. Mert mühendis, Cenk öğretmen... Mert, başını pencereye doğru
çevirdi. Gözleri çok uzaklarda, sesi sitem dolu, “ Ben, kumandalı kırmızı bir
oyuncak arabamın olmasını isterdim hep, ama doğum günümde ne istediğimi söylersem,
dileğimin gerçekleşmeyeceği korkusuyla hiç kimseye söyleyememiştim bunu. Bu
nedenle de asla radyolu, kırmızı bir
oyuncak arabam olmadı. “ dedi. Şaşırmıştım. Mert neredeyse on yedi yaşına
gelmesine rağmen hala çocuk gibi oyuncaklardan bahsediyordu. Bir yandan da
üzülmüştüm. Mert’i ziyaretimden birkaç gün sonraydı. Çok sevdiğim dondurmayı
almak için sırada beklerken birden dondurmacının vitrinindeki kırmızı oyuncak
arabayı gördüm. Yanında da bir not iliştirilmişti. “ Dondurmanızı alırken
vereceğimiz kuponu doldurmayı unutmayın, belki de çekiliş sonunda bu kumandalı
araba sizin olabilir.” Hemen Mert’in sözleri geldi aklıma.
Birkaç hafta sürekli
dondurma alıp, verdikleri kuponları doldurdum. Hiçbir çekilişte de kazanamadım.
Bu kırmızı arabayı mutlaka Mert'e almalıydım. Dördüncü haftanın sonunda artık
çekilişte kazanmaktan ümidimi yitirmiştim. Dükkan sahibi ile konuşarak bana bu
arabalardan bir tanesini satmalarını rica ettim. Dükkan sahibi dört haftadır
her gün dondurma alıp, kuponları doldurduktan sonra büyük bir heyecanla çekiliş
sonuçlarına baktığımın gözünden kaçmadığını söyledi. Ardından da gözlerimin
içine bakarak: "Söyler misiniz, neden bu kadar çok istiyorsunuz bu
arabayı", diye sordu. Gözlerimden süzülen yaşlara aldırmadan ona
arkadaşımdan söz ettim. Çok etkilenmişti."İstediğiniz oyuncak arabayı
verdiğiniz adrese göndereceğim" dedi. Yazdığım çeki masanın üstüne
bırakarak, büyük bir mutlulukla evime geldim. Ertesi günü Mert’i ziyarete
gittiğimde gözleri ışıl ışıldı. Elindeki kırmızı oyuncak arabayı göstererek
küçük bir çocuk heyecanıyla: “ Bak!” dedi. “ Bunca yıl bekledim ama nihayet
dileğim gerçekleşti, hem de tam istediğim gibi. “ dedi.
Nihayet haftalardır
yüzünden düşen bin parça olan Mert’in yüzü gülüyordu. Mutlu olduğunu görünce en
az onun kadar bende çok sevinmiştim. Sonunda dostumu mutlu edebilmiştim ya.
Daha ne. Ertesi günü postacı bir zarf uzattı elime. Açıp okumaya başladım: “
Annem de babam da kanserdi ve ikisini de, altı ay gibi kısa bir sürede
kaybettim. İkisi içinde çok çabaladım ama doğrusu dostlarımın sevgisi ve
cömertliği olmasaydı hiçbir şey yapamazdım. Gerçek dostlarım olduğu için
kendimi hep şanslı hissettim. Mert'te senin gibi bir dostu olduğu için çok
şanslı. En iyi dileklerimle.” Dondurma dükkanının sahibiydi mektubu yazan.
Benim masasına bıraktığım çek de zarfın içindeydi. İçimden bir ses, bu dünyada
iyi insanların hala olduğunu söylüyordu.