Parlak
bir ışık Sude’yi uyandırdı. Yine mutsuz bir sabaha uyandı çünkü okulun ilk
günüydü. Sude okulda arkadaşlarıyla beraber vakit geçirmeyi, konuşmayı çok
seven bir insandı. Fakat aile konusundan hiç hoşlanmıyordu. Bugün de tatilde ne
yaptıklarını anlatacakları gündü. O yüzden bir an önce evden çıkıp okula gitmek
bugünü atlatmak istiyordu. Elini, yüzünü yıkadı, üstünü giyindi. Mutfağın
kapısına geldiğinde masaya baktı: birkaç dilim ekmek, zeytin, peynir. Kahvaltıya
oturdu ama hiçbir şey yemek istemiyordu. Alelacele bir şeyler atıştırdı ve
evden çıktı. Sude
evden çıkarken defterini unutmuştu. Sude’nin arkasından babası hazırlandı,
evdekilerle vedalaşıp işe gitmek için evden çıkmak üzereydi ki Sude’nin
defterini unuttuğunu gördü. Sude’nin defterini alıp okulun yolunu tuttu. Okulun
bahçe kapısına geldiğinde kızını gördü. Onu uzaktan seyretti. Kızı ne kadarda
güzeldi. Onu ne kadar da sevdiğini düşündü. Kızı okumalıydı, kendi çektiği
sıkıntıları o çekmemeliydi. Sude
ve arkadaşları bahçede sohbet ediyorlardı. Tatilde ne yaptıklarını
konuşuyorlardı. Herkesin bir hikayesi vardı. Sude içini çekti. Onun anlatacak
bir şeyi yoktu. Bütün yaz evde annesine yardım etmiş, kardeşine bakmış…
Anlatacağı bir şeyler olmalıydı çünkü artık sıra ondaydı.
Bir kenara çekildi,
arkadaşlarını izledi. O sırada arkasından gelen sesle irkildi. Sude’nin babası “ Sude, kızım!” diye bağırdı. Arkadaşları
Sude’ye “Bu kim?” diye sordular. Babası
Sude’nin yanına doğru gidiyordu. Sude hiçbir şey söylememişti. Babası Sude’nin
yanına geldi. “Kızım, defterini unutmuşsun.” dedi. Sude’nin arkadaşları, hemen
bu senin baban mı diye sordular. Ne diyeceğini bilemedi, yüzü kıpkırmızı oldu.
Çok utandı. Söylediği bütün yalanlar ortaya çıkmıştı. Gözleri yaşlarla dolu bir
şekilde oradan uzaklaştı. Babası kızının o halini görünce koca bir bina gibi
yığıldı. Sözcükler boğazında dizildi. İçi yanmıştı. Oradan hemen uzaklaşmak
istedi. Sude,
eve gittiğinde odasına girip kapıyı kilitledi. Yatağa yatıp o kadar çok
ağlamıştı ki, annesi kapıya geldiğinde ona bile bağırmıştı. O kadar çok
utanıyordu ki.. Çünkü kendi arkadaşlarına rezil olduğunu düşünüyordu. Annesi
çok endişelenmişti. Saat epeyce bir geç olmuştu. Sude’nin babası eve
gelmemişti. Gece yarısını biraz geçmişti
ki kapı çaldı. Fatma Hanım kapıyı açtığında kocasının işten bir arkadaşı
gelmişti. Adam hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Fatma Hanım telaşlı bir şekilde “ Ne
oldu?“ diye sordu. Adam kocasının inşaatta çalışırken ayağına bir kova
takılarak 5. kattan aşağı düştüğünü ve vefat ettiğini söyledi. Adam fazla duramadan
gitti. Fatma Hanım öyle bir bağırdı ki…
Sude hemen odasından fırlayıp annesinin
yanına gitti. Anne ne oluyor, neden ağlıyorsun? diye sordu. Annesi dizlerinin
üstüne çökmüş, ağlamaktan konuşamıyordu. Sude çok endişelenmişti. Sude de
ağlamaya başladı. Sude babasının başına kötü bir şeyler geldiğini anlamıştı.
Sude o anda ne yapacağını bilemedi. Annesine sarılmaktan başka bir şey gelmedi
aklına. Ağlarken ne kadar pişman olduğunu anladı. Yüreğinden hissetti baba
sevgisi ve bugün yaşadıklarını.. Aklı karıştı. Sude, babasından böyle
ayrılacağını hiç düşünmedi. Sude gözlerini kapattı, yaptıklarını düşündü.
Babası acaba onu affetmiş miydi? Bunu hiçbir zaman bilemeyecekti. İçinden
binlerce kez özür diledi babasından. Aradan
gecen onca zamana rağmen Sude kendini hiç affetmedi. Sude’nin artık babasının
istediği gibi bir işi olmuştu. Sude çalışarak annesi ve kardeşine bakıyordu. Kimseye
yalan söylemesi gerekmiyordu ve söylemedi de.