Küçük İrem henüz ortaokul
birinci sınıfa gidiyordu. Zengin bir ailenin çocuğuydu. Çok şirin güler yüzlü
bir kızdı. Ama İrem televizyonu çok izliyordu. İrem çok televizyon izlediği
için hiç ders çalışmıyordu, sınıfın en düşük notlularından biriydi. İrem’in
çevresindeki çocuklar çok başarılı ve çalışkandı. İrem ise onları hiç örnek
almıyordu. İrem’in ailesi çok endişelenmeye başlamıştı. Ne yapacaklarını
şaşırmışlardı. Çünkü artık İrem okula da gitmek dahi istemiyordu. Hep televizyon
başında vakit geçirmeye başlamıştı. Bir gün İrem elindeki suyu televizyonun
üstüne dökülmüştü. O anda İrem ne yapacağını şaşırmıştı. Sinir krizi geçirmeye
başladı. Etrafta ne varsa yıktı, kırdı. Çünkü televizyon bozulmuştu. İrem’in
annesi bir hazinle içeriye girip şaşkınlıkla etrafa bakınmaya başlamıştı. Bir
kızgınlıkla ne oluyor kızım diye sormuştur. İrem ise cevap vermeden hızlıca
odasına doğru çekilmişti. Annesi hemen telefonu alıp olanları İrem’in babasına
anlatmaya başlamıştı. Babası hemen iyi bir psikolog araştırıp bir randevu
ayarlayıp buluştular. Babası vakit kaybetmeden kızının yaptığı şeyleri
anlatmaya başlamıştı. Psikolog ise böyle davranmasının ruhsal değişimden kaynaklandığını
anlatmıştı. Ve de babasına etrafındaki güzellikleri doğayı göstermesi
gerektiğini söylemişti. Babası psikoloğun dediklerini dikkate alıp bunun üstüne
bir haftalık kamp yapmayı ayarladı. Annesi ve babası çok endişeliydi. Çünkü
İrem böyle bir şeyi kabul edecek midi? Babası, İrem’in odasına doğru yavaş
adımlarla yürümeye başlamıştı. İrem’in odasının kapısını yavaş bir şekilde
tıklayıp, “İçeriye girebilir miyim?” diye sorup içeri girmişti. Yavaş ve
yumuşak bir ses tonuyla İrem’e sormuştu. Babası, İrem’e bir haftalık bir kamp
ayarladığını ve hep beraber oraya gideceklerini söylemişti. İrem bunu zorla da
olsa kabul etti.
O gün gelip çatmıştı. Herkes eşyalarını toplayıp arabaya
indirip yerleştirmiştir. Artık bütün aile arabaya binip yola çıkmışlardı. Yol
çok uzun sürmemişti. İki saat sonra gidecekleri kamp alanına varmışlardı.
Babası, İrem ile güzel bir iletişim kurabilmek için İrem’e, “Birlikte çadır
kuralım mı?” diye sormuştur. Babası, İrem’den aldığı cevaba çok üzülmüştü.
Çünkü İrem ben çadır kurmak istemiyorum ben gezeceğim demiş ve oradan hızla
uzaklaşmıştı. Biraz yürüdükten sonra bir ağacın gölgesine oturup hemen telefonunu
cebinden çıkartıp oynamaya başlamıştı. Biraz vakit geçtikten sonra telefona
iyice dalmıştı. Bir anda bir miyavlama sesi duyup ürperdi. Etrafına baktığında
tam karşısında bir kedi gördü. Biraz kediye baktıktan sonra boynundaki tasmayı
fark etti. Kediye doğru yavaş bir şekilde yaklaştığında arka sol ayağının
üstüne basamadığını fark edince çok üzüldü. Kedi halen miyavlamaya devam
ederken anlamıştı acıktığını. İrem hemen ceplerine baktı ve sadece küçük bir
ekmek parçası buldu. Kediyi oturduğu ağacın dibine getirip ekmek parçasını
önüne koyup oradan biraz uzaklaştı. Bir ağacın arkasına saklanıp kedinin
yapacaklarını izledi. Kedi önündeki ekmeği hemen yemiştir. Ama hala aç olduğu
belliydi. Çünkü oraya uzanıp miyavlamaya başlamıştı. Kediye doğru İrem yavaş
bir şekilde ilerleyip yanına doğru uzandı. İrem kedinin kafasını yavaş bir
şekilde sevmeye başladı. Kedi ilk başta biraz ürpermesine rağmen biraz zaman geçtikten
sonra alışmıştı. İrem’in aklına bir fikir geldi. Babasını bulup hemen olanları
anlatmaya başladı.
Babası,
-Kızım kedi nerede bir bakalım istersen.
-Kedi işte burada ama bir ayağı sakat
veterinere getirebilir miyiz?
-Elbette kızım hemen yarın istersen
getirebiliriz. Bu gün burada geçirelim geceyi, sonra yarın toplanıp gideriz.
Hadi sen kediye kalacağı bir yer hazırla bende birazdan yardıma geleceğim.
-Elbette babacığım.
Artık gece olmuştu.
Herkes çadırlarına girmişti. İrem çadırına bir misafir ağırlamaktaydı. Misafiri
ise küçük kedidir. İrem çadırda kedinin uyumasını bekledi. Kedi uyduğunda İrem’de
uyku tulumunun içine girip düşünmeye başladı. Bugün kediyi gördükten sonra hiç
telefonu eline almamıştı. Telefon olmamasına rağmen kendini çok mutlu
hissediyordu. İyi bir şeyler yapmak ona iyi gelmişti. Sabah olduğunda babası, İrem’in
çadırına gelip İrem’i uyandırmıştı. İrem dün gece aklında olanları hala
unutmamıştı. Eve gidince ilk işinin hayatına yeni bir düzen oluşturmaktı. İrem’in
annesi ve babası arabaya binip yola koyuldular. İrem kediye artık çok
alışmıştı. Hiç bırakmak istemiyordu. İki saat süren yol bir anda bitmiş ve
veterinere gelmişlerdi. İrem kediyle birlikte hızla arabadan inmişti ve koşarak
içeriye girip durumu anlattı. Veteriner kediyi muayene ettikten sonra, kedinin bacağı belli ki kırılmış, kedimiz
bir gün burada kalmalı anca öyle eve götürebilirisin, der. İrem birazcık üzülse de mecburen kabul eder. İrem kedi
ile vedalaşıp arabaya gitti. Ama İrem’in babası içeride ona bir sürpriz
yapmaktadır. Babası, İrem’in bir şey anlamasını istemediği için hemen arabaya
girmişti. İremler yavaş yavaş eve doğru ilerlerken kedi veterinerdeydi. Eve
vardıklarında İrem içeriye girer girmez hemen odasına gitmişti. Odasında büyük
bir sürpriz onu bekliyordu. İrem çok
sevinip mutluluktan bağırmaya başlamıştır. Anne ve babası hızla içeriye girip
İrem’e baktılar. Artık İrem eskisi gibi derslerinde başarılı arkadaşlarıyla iyi
geçinen ve de teknolojiye çok bağımlı olmayan bir kız olmuştu.