Meltem ve amcası eve gidip izin aldılar ve gemiye doğru yürümeye başladılar. Amcası bir şeyler diyordu ama Meltem onu dinlemiyordu. Meltem’in aklı fikri gemideydi. En az amcası kadar çok seviyordu denizi. Sonunda limana geldiler.
- Ohh! Şu deniz kokusu var ya insanı bitiriyor. Çok güzel değil mi amca?
- Evet, Meltem çok güzeldir. Yalnız bu sefer erken eve döneceğiz. Çünkü hava biraz rüzgârlı tamam mı?
İstemeye istemeye bu teklifi kabul etti. Akşam eve dönmek istemiyordu ama bunu dile getirirse hiç gidemezdi. En iyisi susmaktı. Gemideydiler, yaklaşık bir saat sonra denizin ortasındaydılar. Birden fırtına başladı. Amcası dümende dalgalarla boğuşmaya başlamıştı. Amcası, Meltem’e “Yanıma gelme, bekle kamarada.” demiş olsa da, Meltem onun yanına gelmişti. Yardım etmek istiyordu. Ama elinden hiçbir şey gelmiyordu. Amcası o derece konsantre olmuştu ki Meltemi ne görüyor ne duyuyor gibiydi. Uzaktan bir fener ışığı gördü Meltem.
- Amca, ilerde bir deniz feneri var. Haydi, oraya gidelim!
- Haydi, inşallah kızım! Dedi.
Meltem daha önce hiç
buraya gelmemişti. Sanki bütün insanlar “ Çabuk bu limandan gidin! “ der gibi
gelmişti Meltem’e. Meltem, korkmuştu ama fırtına dinmeden gidemezdiler. Hava
kararmıştı.
Amcası:
- Meltem, bu köyün adı Rüzgâr Köy’dür. Merak etme. Burada arkadaşım yaşıyor. Ona gideriz.
Biraz sonra Meltem ile amcası mavi, iki katlı şirin bir evin önündeydiler. Meltem’in amcası bu evde arkadaşı İsmail’in yaşadığını, Meltem ile yaşıt bir kızının olduğunu ve beş yaşında bir çocuğunun olduğunu söyledi. Çocukların annelerinin de öldüğünü unutmadan hatırlattı. Kapıyı çaldılar. Ayşegül kapıyı açtı. Üstünde önlük vardı. Meltem ve amcası yemek yaptığını anlamıştılar.
- Hoş geldin Ali amca!
- Hoş bulduk kızım. Bak bu yeğenim Meltem. Seninle yaşıt.
- Tanıştığıma memnun oldum Meltem.
- Bende Ayşegül.
İçeri girdiklerinde amcası olanları anlatırken Ayşegül mutfakta yemek yapmaya devam ediyordu. Meltem içerideki boş konuşmalardan sıkılmıştı. Mutfağa gitti. Ayşegül bulaşık makineleri olmadığından dolayı bulaşıkları eliyle yıkıyordu ve zorlanıyordu. Melteme annesi hiç bulaşık yıkatmamıştı. Sabah kalktıklarında Ayşegül’ün çoktan masayı kurduğunu gördüler. Hatta çayları soğumuştu bile. Ayşegül çayları yenilemeye giderken Meltem düşündü. Annesi ona hiç çay doldurtmazdı. “Sen yorulma canım kızım!” derdi. Kahvaltıdan sonra Ayşegül masayı toplamaya başladı. Elinde tabaklarla mutfağa doğru hızlı adımlarla ilerledi, tabakları bıraktı, elinde bir bez ile tekrar geri dönü, masayı güzelce sildi. Meltem olanları hayretler içinde izliyordu. Meltem:
- Masayı hep sen mi toplarsın?
- Yaklaşık beş yıldır ben topluyorum
Meltem bir anda durgunlaşmıştı, akşam olanları düşündü. Annesi bu yaşına kadar hiç masa toplatmamıştı. İlk masa toplatma isteğinde de kavga çıkartmıştı. “Ne kadar bencilmişim.” diye düşündü. O gün öğlen saatlerinde, hava güzelken evlerine doğru yola çıktılar. Meltem eve gelinceye kadar Ayşegül’ün yaptığı işleri düşündü. Hiç söylenmemişti bile. Eve geldiğinde salonda kitap okuyan annesinin yanına geldi. Çok bencil davrandım. Özür dilerim, dedi. Sarıldı ve öptü.